Sinan Ülgen: Yatırım ortamının özellikle hukuk, adil rekabet tarafının güçlendirilmesi şart

EDAM Direktörü Ülgen: Türkiye 2023 Mayısından önce yapılan makroekonomik hataların faturasını ödüyor. Para politikası tek başına ekonomi programın başarıya ulaşmasında yetersiz kalacak. Topluma bir acı ilaç içiriyorsunuz.

Türkiye bir süre önce Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan gibi ülkeleri kapsayan BRICS’e üyelik başvurusu yaparken, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, “dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım” uyarısı yaptı. Türkiye’nin yatırım konusunda yönünün Avrupa olduğuna dikkat çeken Sinan Ülgen ile BRICS üyeliğinin getiri ve götürülerini konuştuk.

Türkiye BRICS üyeliği için başvurdu, bunun avantaj ve dezavantajları neler olur? Genel dış politika bakımından Türkiye’nin birçok ülkeyle ilişkisini geliştirmesi kadar doğal bir şey yok. Ama BRICS’e üyeliğin siyasi ve ekonomik getirisinin ne olacağıyla ilgili başvuruyu yapan hükümet yetkililerinin bizlerle paylaştığı bir analiz yok. Üyelik başvurusunun yapıldığını da yabancı basından ve Çin ile Rusya tarafından yapılan açıklamalarda öğrendik.

Türkiye’nin ikili düzeyde Çin, Rusya ya da Hindistan ile elde edemeyip de BRICS içinde olup da elde edeceği nasıl bir ekonomik kazanım söz konusu olacak bunu iyi anlamak gerekiyor. BRICS içinde en büyük ekonomik güç Çin. Türkiye’nin Çin’den yaptığı ithalat 45 milyar dolar, ihracat 3.5 milyar dolar. Yani 12 kat fark var. Bu farkın öngörülebilir gelecekte kapanması da mümkün değil. Ama AB’ye ihracatımız 155 milyar dolar, ithalatımız 160 milyar dolar. Yatırım ilişkisi açısından bakınca Batı ile ilişkiler ön planda. Ekonomik olarak BRICS içinde ticaret olarak bir kazanım elde etmek oldukça zor olacak. Yatırım tarafında da Türkiye hem 1923’te hem 1945’ten sonra yaptığı tercihlerle Batı’nın kurumsal yapısı içinde yer almış. Jeopolitik risklerin arttığı bir ortamda yatırım kararları siyaseten birbirine yakın olan ülkeler arasında yapılıyor. Türkiye’ye daha çok Avrupa’dan yatırım geliyor, bu gelecekte de değişmeyecek.

Türkiye BRICS’e üye olmakla AB’ye sırt dönmüş mü olacak? Niyet o olmasa da, dar anlamda BRICS üyeliğinin ekonomik geri dönüşü olabilir. Ancak BRICS üyeliğimiz bizim yerleşik ticaret ve yatırım ilişkimizde bize bir eksi yazar mı bunu teraziye koymak gerekiyor. Yani zarar verebilir mi? Bunun çalışılması gerekiyor. Tamam BRICS ülkeleriyle avantaj olabilir. Ama bunu genele yaydığımızda avantaj olur mu sorusunu sormak gerekiyor. Çünkü Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya üzerinde yaptırımlar nedeniyle Türkiye üzerinde de baskı var. Rusya ile bu ortamda normal ekonomik ilişkiler yürütmek zor. ABD seçimleri sonrasında Batı sistemi ile Çin arasındaki çekişmenin artması söz konusu olacak. BRICS üyeliğimizin geleneksel yatırım ve teknoloji ilişkimizin olduğu ortaklarımızda bir davranış değişikliğini tetikleme riski olabilir. Yani dimyata pirinç bulgur meselesi.

Fikirdaşlık ön planda. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan mı oluruz? Dünyadaki yatırım ve ticaretin jeopolitik konjonktörden etkilendiği bir ortamda böyle bir riskin olduğunu söylemek lazım. IMF araştırmasında şöyle diyor; Avrupa menşeli çok uluslu şirketlerin yatırım kararlarında jeopolitik unsur ve siyasi fikirdaşlık çok daha fazla ön plana çıkacak.

Türkiye’nin fikirdaş olduğu ülkeler hangileri? Batı. Özgürlüklere inanan, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü benimsemiş ülkeler. Rusya ve Çin bu kategoride değil.

Türkiye başkanlık sistemiyle birlikte bu ülkeleri kendine daha mı yakın görüyor? Görmemeliyiz. Bizim toplumsal tercihimiz otoriter ülkeler gibi olmamalı.

Adil rekabet şart. Son yıllarda Türkiye yatırım da çekemiyor. Bunun nedenleri neler? Türkiye’ye yatırım gelmemesi çok büyük sorun. Türkiye ekonomisi milli gelir bakımından 1.1 trilyon doları geçti. Bu ekonominin çektiği doğrudan yatırım miktarı geçen yıl 12 milyar dolardı. Bunun yarısı da gayrimenkule geldi. Yatırım ortamının özellikle hukuk, adil rekabet tarafının muhakkak güçlendirilmesi gerekiyor. Şirketlerin haklarını koruyacağını garanti etmeli. Burada eksik kalıyoruz. Yoksa yatırımlar Polonya, Romanya, Fas’a gider. Geçen yıl tarihte ilk defa Türkiye’den dışarıya giden yatırım, gelenin daha fazla oldu.

Gelecek dönemde Çin ile Avrupa’nın ticari ilişkilerinde bir gerginleşme bekleniyor. Çok uluslu şirketler farklı yatırım politikalarına yöneliyor. Burada Türkiye’nin ciddi bir avantajı var.

Demokratik ruha dönülmeli. Dediğiniz hukuki adımlar bu ortamda atılır mı? Avrupa İnsan Hakları kararlarına saygı duyulmalı. Avrupa Konseyi normları, bizim kabul ettiklerimiz, İstanbul Sözleşmesi… bunlar uygulansa yeter. Türkiye demokratik ruha geri dönmesi lazım.

AB’ye üye olma konusunda Türkiye’nin enerjisi düştü mü? Düştü. Türkiye’nin son 10 yılda demokratik normlar bakımından zemin kaybetti. Kısa vadede Türkiye içinde ciddi bir demokratik hamle olmadığı sürece AB konusunda da yol almak mümkün olmayacak.

Körfez kurtarıcı olamaz. Türkiye son yıllarda ağırlığı Körfez sermayesine verdi. Körfez Türkiye için kurtarıcı olur mu? Olamaz. Avrupa’nın bir alternatifi yok. Körfez ancak tamamlayıcısı olabilir. Bugün Türkiye’nin, Avrupa dışında ihracatının yüzde 50’sini yönlendirebileceği başka bir pazar yok.

Acı ilaca devam. Türkiye ekonomisi değerlendirmesi? Türkiye maalesef 2023 Mayısından önce yapılan makroekonomik hataların faturasını ödüyor. Mehmet Şimşek ile doğru adımlar atılmaya başlandı. Ama para politikası tek başına bu programın başarıya ulaşmasında yetersiz kalacak. 2001 programı gibi çok daha iddialı ve kapsamlı bir program haline dönüştürülmesi lazım. O programın özünde yapısal reformlar vardı ve istikrar programıyla birlikte yürüyordu. Şu anda istikrar programını önceleyen, reformları sonraya bırakan bir program uygulanıyor. Bu doğru değil. Siyaseten topluma bir acı ilaç içiriyorsunuz. Madem içiriyorsunuz, bunun dönemini kısa tutun. Şimdi istikrar derseniz topluma 1.5 yıl boyunca acıyı çektirirseniz, sonra da “haydi şimdi de yapısal reformları yapacağız” derseniz, buradan da bir acı dayatırsanız bu çok büyük tepkilere neden olur.

Türkiye için risk. İsrail-Filistin-Lübnan, Suriye… Ortadoğu tam savaş yumağı, bu durum dünya ekonomilerini nasıl etkiler? Petrol fiyatları ve bu fiyatların yaratacağı enflasyonist baskı bir risk. İsrail’in Hizbullah çatışmasıyla geniş çaplı bir çatışma başlarsa, o zaman kısa sürede İran-İsrail çatışmasına dönüşebilir. Bu dünya ekonomileri açısından istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu jeopolitik konum dolayısıyla Türkiye’yi de riskli bir duruma getirebilir, turizmi etkileyebilir. Bölgesel tırmanma kimsenin işine gelmez.

Rusya-Ukrayna savaşı başladığında bu savaş çok uzun sürecek demiştiniz, daha ne kadar sürer? ABD seçimleri sonrasında o süreç bir şekilde hızlanacak. 2025 yazından sonra müzakere yapın baskısı artacak.

Cumhuriyet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir