Godot’u Beklerken

Yazan: Cemil Biçer

Eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimseyi ya da “şeyi” beklemelerini konu alan en önemli absürt tiyatro eserlerinden biridir “Godot’yu Beklerken.”

Samuel Beckett’in bu unutulmaz eserinde iki karakter vardır: Vladimir (Didi) ve Estragon (Gogo). Didi ve Gogo, sahnede beklerler. Bekledikleri kişi -ya da kavram- olan Godot, hiçbir zaman gelmez. Ama onlar beklemeye devam eder.

Beklerken aralarında geçen konuşmalar, ilk bakışta saçma, sıradan ya da gereksiz görünebilir. Fakat bu “saçmalığın” içinde, Beckett’in zekice ördüğü derin bir anlam gizlidir. Oyun, varoluşçuluk felsefesini yalın ama çarpıcı bir biçimde işler.

Didi ve Gogo’nun sözleri, yaşamın boşunalığını, insanın kendi içindeki çaresizliğini ve zamanın akışı karşısındaki tutunamayışını anlatır. Beckett, okuyucuya ve izleyiciye, “yaşamın gerçekte ne olduğu” üzerine düşünme fırsatı verir. Çünkü “Godot’yu Beklerken”, aslında insanın kendi varlığını bekleyişidir.

Zamanınız varsa demeyeceğim… Mutlaka zaman ayırın ve Samuel Beckett’in bu eserini okuyun. Mümkünse tiyatro oyununu izleyin, hatta çocuklarınıza da anlatın. Bir gün siz de fark edeceksiniz: Her insanın yaşamında beklediği bir Godot vardır.

Kimi bu bekleyişin farkındadır ve sabırsızlıkla bekler… Kimi farkında olmadan, tevekkül ile sabredip bekler. Ama ben diyorum ki: Siz sabırsızlardan olun. Çünkü beklemek bazen sadece beklemektir.

Şimdi diyeceksiniz ki,

“Nereden buraya geldin be hoca…?”

Ama bakın dostlarım, Türkiye Cumhuriyeti, daha yüzüncü yaşının tadını tam çıkaramadan, yeni bir “Godot bekleme sendromu” içine girdi. Bir şeylerin düzelmesini, birilerinin gelmesini, bir kurtarıcının görünmesini bekliyoruz.

Ama tıpkı oyundaki gibi, Godot belki hiç gelmeyecek… Yine de umudunuzu yitirmeyin. Belki de Godot, bir kişi değil, bir bilinç halidir. Godot, gelecek umutlarınızı yitirmeyin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir