-Godot’u bekleyenlere, selam olsun–
Her “insanın” yaşamında beklediği bir Godot vardır.
Kimi bunun farkındadır sabırsızlıkla bekler,
kimi farkında değildir “tevekkül” ile sabredip bekler.
Siz sabırsızlardan olun!.
Avangart (zamanının ilerisinde olan, var olanı aşan ve yeni eğilimlere işaret eden) olarak nitelenmesine rağmen tiyatro dünyasında çok hızlı bir şekilde klasikleşmiş bir başyapıttır Samuel Beckett’in dünyaca ünlü eseri ‘Godot’yu Beklerken’ kitabı.
Oyunun varoluş sancıları çeken kahramanları Vladimir ve Estragon, yolları kesiştiğinde birbirleriyle iletişim kurmaya çalışır.
Her gün yinelenen bu ritüelde bellek, işlevini yerine getiremeyince de gerçekliğin kesinliğinden uzaklaşmaya başlarlar.
Eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimse veya ‘şeyi’ beklemelerini konu alan en önemli absürt tiyatro eserlerinden biridir.
‘Vladimir ve Estragon’, kısa adlarıyla Didi ve Gogo, Godot’yu beklerler.
Godot gelmez.
Godot’yu beklerken, Didi ve Gogo arasında zekice olmayan, sıradan, gereksiz ve saçma olarak nitelendirilebilecek konuşmalar geçer ama bu konuşmalar asla anlamsız değildir.
Oyun, varoluşçuluk felsefesini çok çarpıcı bir biçimde işlemiştir.
Beckett, Didi ve Gogo arasında geçen saçma konuşmaların arkasında saklanmış, okuyucuya ileti göndermeye ve onların hayatın gerçekte ne olduğunu anlamalarına yardım etmeye çalışmaktadır.
Okurun/izleyicinin fikirlerini hareketlendiren imgelemelerdir.
Godot’yu Beklerken, boşunalığı, anlamsızlığı, hiçliği, amaçsızlığı, çaresizliği, bitmişliği, bekleyişi ve tüm bunların sıkıntılarını anlatır.
Zamanınız varsa demeyeceğim, muhakkak zaman ayırın ve SAMUEL BECKETT’in bu eserini okuyun…
imkanı olanlar sinema filmini ve tiyatro oyununu mutlaka izlesinler, çocuklarınıza anlatacağınız bir şeyleriniz olsun.
“Nereden buraya geldin be hoca…?” diyorsunuz eminim.
Türkiye Cumhuriyeti daha yüzüncü yılına giremeden “Godot’ bekleme sendromuna girdi dostlarım.
Godot, gelecek umutlarınızı yitirmeyin…
-Cemil Biçer-