Fyodor Lukyanov: Trump ve Putin, Reagan ile Gorbaçov’un başlattığı dönemi kapatıyor

Soğuk Savaş Washington’un şartlarıyla sona erdi, ancak Soğuk Savaş sonrası dönem öyle olmayacak.

Savaş olmayacak, ama barış mücâdelesi öyle yoğun olacak ki taş üstünde taş kalmayacak.

1980’lerde ortaya çıkan bu eski Sovyet şakası, Soğuk Savaş’ın son on yılındaki absürtlüğü çok iyi yansıtıyordu: Bitmek bilmeyen ideolojik top atışları, tetikte bekleyen nükleer cephanelikler ve kenar bölgelerde yürütülen vekâlet savaşları… 1970’lerin başındaki yumuşama döneminden 1980’lerin sonundaki perestroyka sürecine kadar dünya, yarı tiyatro yarı trajedi olan kalıcı bir gerilim hâlinde yaşadı.

Sovyet lîderliği yaşlı ve yorgundu, mevcut durumu zar zor sürdürebiliyordu. Okyanusun öte yanında ise Beyaz Saray, dobra, kendine güvenen ve kara mizahı seven eski bir aktör tarafından yönetiliyordu. Ronald Reagan, 1984’te bir ses kontrolü sırasında “Rusya’yı sonsuza dek yasaklayan yasayı imzâladım” ve “bombardıman beş dakika içinde başlıyor” diye şaka yaptığında, bu yayına verilmeyen espri, dönemin rûhunu hazırlanan her konuşmadan daha iyi yansıtıyordu.

Sovyetlerin resmî sloganı “barış için mücâdele” idi. Rusça’da bu ifâde kasıtlı bir belirsizlik taşıyordu – hem barışı koruma vaadi hem de küresel hâkimiyet iddiası. 1980’lere gelindiğinde ise anlamını yitirmiş, inançsızca tekrarlanan bir klişeye dönüşmüştü. Ancak târih dönüp dolaşmayı sever. Bugün “barış için mücâdele” yeniden gündemde – ve bu kez riskler çok daha büyük.

ÇIKMAZDAN HÂKİMİYETE
1980’lerin sonlarına gelindiğinde, her iki süper güç de yorgundu. S.S.C.B. yükü taşımakta zorlanıyordu; 1970’lerin krizleriyle sarsılan A.B.D. ise bir yenilenme arayışındaydı. Moskova’daki lîderlik değişimleri – özellikle Mihail Gorbaçov’un yükselişi – 1945’ten bu yana dünya siyâsetinde yaşanan en dramatik dönüşümü tetikledi.

1985’te Cenevre ile 1989’da Malta arasında, Reagan ve Gorbaçov defalarca zirve gerçekleştirdi. Amaçları çatışmayı sona erdirmek ve “yeni bir dünya düzeni” kurmaktı. Gerçekte ise Washington ve Moskova bu ifâdeyi çok farklı şekillerde yorumluyordu. Sovyetler Birliği’nin artan iç zayıflığı güç dengesini değiştirdi ve Amerika Birleşik Devletleri ile müttefiklerine düzeni kendi imajlarına göre şekillendirme fırsatı verdi. Ortaya çıkan sistem, o zamandan beri egemen olan liberal uluslararası düzendi.

Bu barış mücâdelesi, Batı açısından bir başarıydı: Askerî tehdit geri çekildi, Soğuk Savaş sona erdi ve Amerika Birleşik Devletleri küresel hegemon olarak öne çıktı.

YENİ BİR DÖNGÜ BAŞLIYOR
Kırk yıl sonra döngü yeniden döndü. Donald Trump ile Vladimir Putin arasında Ağustos 2025’te Alaska’da gerçekleşen görüşme, Reagan ile Gorbaçov’un ilk buluşmalarının hafif yankılarını taşıyordu. O zaman da, şimdi de, birbirini pek tanımayan iki lîder konuşmaya devam etme gerekliliğini kabul etti. O zaman da, şimdi de, kişisel faktör önemliydi – birbirinin gücüne saygı duyan iki adam arasındaki kimya.

Ancak benzerliklerden çok farklar öne çıkıyor. Reagan ve Gorbaçov, liberal düzenin farkında olmadan ebeliğini yapmıştı. Trump ve Putin ise onun mezar kazıcıları. Önceki zirveler Soğuk Savaş’ın son oyununu başlatırken, bugünkü diyalog Soğuk Savaş sonrası dönemin kapanışını işâret ediyor.

Benzerlik yalnızca zamanlamada yatıyor: Her iki an da târihsel sarmalın bir dönüşünü temsil ediyor. 1980’ler, her iki tarafın da tükenmişliğine sahne oldu. Bugün ise yorgunluk gösteren taraf Rusya değil, bir zamanlar hâkim olduğu dünya düzeninden bıkmış görünen Amerika Birleşik Devletleri. Değişim talebi, tıpkı 1980’lerde Sovyet toplumundan geldiği gibi, bugün de öncelikle Amerika’nın içinden yükseliyor.

GÜÇ YOLUYLA BARIŞ
Trump, Reagan’ın “güç yoluyla barış” sloganını bilinçli olarak ödünç alıyor. İngilizce’de bu ifâde doğrudan bir anlam taşırken, Rusça’da aynı ifâde “istemeyerek, zorla sürdürülen barış” anlamına da gelebilir. Her iki anlam da Trump’a uyuyor. Nobel Barış Ödülü’nü kazanma takıntısını gizlemiyor; bu kibirli hedef, yine de gerçek bir içgüdüyü yansıtıyor: Trump’ın diplomasi yöntemi, anlaşma sağlanana kadar baskı ve tehditlerle ilerleyen ham bir güç gösterisi.

Reagan’ın mîrası, Amerika’yı neoliberal bir yola sokmak ve Soğuk Savaş’ın sona ermesine lîderlik etmekti; farkında olmadan küreselleşmenin öncüsü oldu. Trump’ın hedefi ise küreselleşmeyi geri almak ve onun yerine kendi tanımına göre daha güçlü bir Amerika kurmak – yalnızlaşmış değil, her yönden avantajları kendine çeken bir mıknatıs gibi. Bunu başarmak için onun da bir dünya düzenine ihtiyacı var – Reagan’ınkinden farklı, ama ulusal çıkar anlayışı açısından en az onunki kadar merkezî.

Putin’in bakış açısı tam zıttı. Trump dünyaya “önce Amerika” perspektifinden bakarken, Putin küresel düzenin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyor – A.B.D. hâkimiyetinin sona erdirilmesi ve çok kutuplu bir uzlaşmanın zorlanması gerektiğine inanıyor. Ona göre dünya düzeni meselesi yüzeysel değil, varoluşsal bir konudur.

YENİ SİNİR MERKEZİ
2025’te öne çıkan şey, Moskova-Washington ekseninin yeniden dünyanın sinir merkezi hâline gelmesidir. Bu aslında beklenen bir gelişme değildi. Yıllar boyunca analistler, Çin’in her iki ülkenin yerini alarak belirleyici rakip olacağını öngörüyordu. Ve Pekin gerçekten de merkezî bir konumda. Ancak Trump ile Putin arasındaki diyalog – ne kadar zorlu olursa olsun – küresel siyâsetin tonunu bir kez daha belirliyor.

Tempo, 40 yıl öncesine göre daha hızlı. Artık savaş soğuk değil, sıcak; toplantılar arasında uzun duraklamalar yok. Alaska’da başlayan süreç, Cenevre’de başlayan sürece kıyasla daha hızlı ilerleyecek.

Eğer bu süreç devam ederse, sonuç tam tersi olacak. Reagan, Soğuk Savaş’ı Washington’un şartlarıyla kapattı ve Amerika’yı tek süper güç olarak taçlandırdı. Trump ve Putin ise o dönemi sona erdiriyor. Tek kutuplu dönem sona erdi – Brüksel ya da Washington’daki savunucuları bunu henüz kabul etmese bile.

YENİDEN BARIŞ İÇİN MÜCÂDELE
İronik olan şu ki, hem 1980’ler hem de bugün yaşanan döngüler “barış için mücâdele” olarak çerçevelendi. İlkinde barış, çatışmanın sona ermesi ve rekâbetin silahsızlandırılması anlamına geliyordu. İkincisinde ise barış, tek bir gücün diğerlerine şart dayatmasını engellemek anlamına geliyor.

Bugünkü askerî tehdit, en az 1980’lerdeki kadar ciddî, belki de daha büyük. Ancak asıl mücâdele, düzenin şekli üzerine. Barış için verilen mücâdele, bir kez daha taş üstünde taş bırakmama riski taşıyor.

Soğuk Savaş, Reagan’ın zaferi ve Gorbaçov’un teslimiyetiyle sona ermişti. Bu kez bir teslimiyet olmayacak, yalnızca sahnenin yeniden şekillendirilmesi söz konusu. Amerika Birleşik Devletleri hâlâ güçlü, ancak artık küresel hegemonya mâliyetini üstlenmeye istekli ya da muktedir değil. Rusya, Çin ve diğer güçler ise kendi yerlerini talep edecek kadar güçlü.

Barış mücâdelesi geri döndü ve selefi gibi bir dönemi tanımlayacak. Ancak bu kez senaryo farklı: Süreç, bir tarafın şartları dikte etmesiyle değil, zorunluluk ve güçle şekillenen yeni bir dengeyle sonuçlanacak.

Russia Today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir