Darağacında bile yenilmeyen şair: Musa Celil

25 Ağustos 1944… Berlin’in Plötzensee Hapishanesi’nde darağacı kuruldu. Nazi cellatları, bir şairi susturabileceklerini sandılar. Oysa darağacına yürüyen yalnızca bir insan değil, faşizme karşı direnişin ve özgürlüğün sesi olan Musa Celil’di.

1942’de esir düştüğünde, Celil’in önünde iki yol vardı: Ya işbirlikçi olup canını kurtaracaktı ya da bedelini bilerek direnecekti. O, ikinci yolu seçti. Nazi ordusunun kurduğu “İdel-Ural Lejyonu”na katılmış gibi görünüp aslında gizli bir antifaşist örgüt örgütledi. Esirlerin kaçışlarını planladı, ayaklanma hazırlıklarını yürüttü.

İhanet açığa çıkınca, Moabit Hapishanesi’nde bir yıl boyunca işkenceye maruz kaldı. Ama susmadı. Her kelimesi zincirleri parçalayan şiirler yazdı. Bugün “Moabit Defterleri” adıyla bilinen bu dizeler, darağacına giden bir şairin son kurşunlarıdır.

25 Ağustos 1944’te bedeni asıldı ama sesi susturulamadı. Çünkü Musa Celil, yalnızca bir Sovyet şairi değil, halkların ortak kahramanıdır. Faşizme karşı kalemiyle savaşan, darağacında bile eğilmeyen bir iradedir.

Bugün emperyalizmin, işgalin ve işbirlikçiliğin hâlâ aramızda kol gezdiği bir dünyada Musa Celil’i anmak, geçmişe saygı değil; geleceğe sorumluluktur.

Unutmayalım: Cellatlar hep vardı, ama onların adı tarihin çöplüğünde kaldı. Musa Celil’in adı ise hâlâ yaşıyor.

#Zafer80

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir