Cemil Biçer: Kara gözlüklü adamlar

Kara gözlüklü adamlar-“Adam” dediğime bakmayın, “adamlık” eril bir niteleme olduğundan girizgahı bu sözcükle başlattım. Konu başlığının öznesi de genelde erkek milleti olacağı için beis yok.

Tıbbi bir zorunluluk hasıl olmadan sosyal alanlarda kapkara camlı gözlük takanlara karşı hep bir kuşku ve tedirginlik duyarım. Bence göz iletişim kurabilen yegane organımızdır, duyguların en yalın halini yansıtır ve asla yalan söylemez. Tüm duygu halini olduğu gibi bire bir yansıtır.

Sevinci, hüznü, acıyı, hileyi, yalanı, dübarayı, samimiyeti, özlemi, en önemlisi aşkın en kısa, net ve yalın hali ile gözlerimize yansır. Bu yansıma iradi olmadığı için istesek de gizleyemeyiz.

Sosyal yaşam alanlarında kara gözlü “adam”lar gördüğümde huzurum kaçar, hele ki bu kara gözlüklüler ile bir şekilde iletişim kurmak zorunluluğu hasıl olacaksa bu tedirginliğim daha da artar.

Cenazelerde genelde başıma gelir bu durum; son yıllarda da bulaşıcı bir virüs gibi moda oldu. Taziye vereceğimiz eril zevatın kahir ekserisi kapkara gözlüklerin arkasına saklamış bakışlarla kabul ediyor taziyeyi. “Çıkart kardeşim çıkart şu kara gözlükleri, göz yaşından kızarmış gözlerinde ki acıyı görelim, görelim ki empati yapalım.”

Düğünlerde adam eşini dansa kaldırmış, belki de 40 yıllık evlilik sürecinde bu dans işi beşi onu bulmamıştır; onu da tüm çıplaklığı ile yaşa. Kapkara gözlükler gözünde, ne nereye baktığı belli ne de kırk yıllık karısının kollarında olmasının mutluluğunu gözlerinde okumak mümkün. FBI ajanları gibi kara camların arkasından rönt çekiyor mutlak hırbo…!

Plajlarda da çok sık rastlamak mümkün bu hırtlara. Mabadına geçirmiş avuç içi kadar bile desenli mayo, sanırsın anadan üryan denize girecek. Gözünde hamur tahtası mikyasında kapkara gözlükler. Kim kime, nasıl bakıyor onun derdinde haspa.

Korkacak, utanacak, pişmanlık duyacak, velhasıl-ı kelam gizlenecek bir ayıbınız yoksa takmayın bu kara gözlükleri. Takıyorsanız da benimle iletişim kurmayın, daha doğrusu ben kara gözlükleriniz kafanızda oldukça hiçbir şekilde iletişim kurmayacağım. Darılmaca, gücenmece yok.

1980 öncesi altı aylık hızlı eğitim uygulaması ile 2 yıllık eğitim enstitüsünden altı ayda mezun(!) bir öğretmen müsvettesi zevat ile aynı köy okulunda çalışmak zorunda kalmıştım yıllar önce. Kasaba pazarından işporta tezgahından aldığı kömür karası gözlüklerle girerdi derse. Sadece derse olsa eyvallah diyeceğim; kara gözlüklerle yatardı.

Öğrenciler tarafından hiç sevilmezdi. Sürekli bana “Bu veletler seni çok seviyorlar, beni görünce öcü görmüş gibi oluyorlar” derdi. Altı aylık hızlandırılmış pedagoji formasyonu ile bunun mümkün olmayacağını söyledim. Sadece “Kara gözlüklerini kır, at, çocuklarla çıplak göz ile iletişim kur” dedim ama anlayamadı… Zaten ertesi yılda öğretmenliği bırakıp MEB tayin atamada şube müdürü olmuştu.

Bir tayin işi için bakanlığa gittiğimde, imza için girdiğim bir odada koskoca bir deri koltuğun içine gömülmüş huşu ile tespih çekiyordu. Gözünde pahalı kapkara “Ray-Ban” marka gözlükleri vardı. Tanımadı beni; oysa bir köy okulunun lojmanında aynı odada iki yıl aynı tabaktan yemiş, aynı bardaktan içmiştik. Yine de kabahati gözündeki gözlükler verdim. Mutlaka görmemiştir, nasıl görsün? Tayin evrakımda imzalayacağı yeri bile parmağını tutup ben göstermiştim.

Demem o ki; ülkemin güzel yürekli insanları, çıkartın atın gözlerinizdeki kara gözlüklerinizi. Memleketi çalıyorlar, göremiyorsunuz.

-c. biçer-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir