Leyla Zana’nın ‘Mağduriyet’ Masalı ve Değişmeyen Gerçekler.
Türkiye’de bazı isimler vardır; yıllar geçer, hükümetler değişir, terör örgütleri isim makyajı yapar ama rolleri hiç değişmez. Leyla Zana bu isimlerin başında geliyor.Bir süredir yine “barış”, “demokrasi”, “sivil siyaset” ambalajıyla dolaşıma sokulan Zana’nın siciline bakıldığında ortada tartışılacak bir durum yoktur. Mahkeme kararları nettir, suç kayıtları açıktır, geçmiş bellidir. Resmî ve bilinen suçları:PKK üyeliği: 15 yıl hapis (1994)Terör örgütü PKK propagandası: 2 yıl hapis (2008)Terör örgütü propagandası: 10 yıl hapis (2008)Terör örgütü propagandası: 3 yıl hapis (2010)Bu tabloya rağmen hâlâ Leyla Zana’yı “siyasi figür”, “barış elçisi” ya da “demokrasi sembolü” olarak pazarlamaya çalışanlar var. Soru basit:Silahlı bir terör örgütünün propagandasından defalarca mahkûm olmuş bir kişi, hangi demokrasinin temsilcisidir?PKK’nın bombalarıyla şehit düşen askerler, polisler, öğretmenler, siviller varken; çocuk yaşta dağa kaçırılan gençler varken; köyler yakılmış, şehirler harabeye çevrilmişken bu sicili “ifade özgürlüğü” diye aklamak ya cehalettir ya da bilinçli bir tercihtir.Burada sorun Leyla Zana değil.Sorun, terörü meşrulaştırma çabasıdır.Türkiye, terörle arasına net bir çizgi çekemeyen hiçbir siyasi figürü “demokrat” olarak kabul etmek zorunda değildir. Mahkeme kararlarıyla sabit suçlar, duygusal söylemlerle, süslü cümlelerle, dış destekli algı operasyonlarıyla silinmez.Gerçek şudur:PKK propagandası, hangi cümleyle yapılırsa yapılsın, hangi dilde söylenirse söylensin, terördür.Ve terörün mağduru olmaz; mağduru sadece bu ülkenin evlatlarıdır