Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu’nun, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan insanlık suçlarının simge isimlerinden Esat Oktay Yıldıran hakkında yaptığı açıklama kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı. Ağıralioğlu’nun, gelen eleştiriler üzerine sarf ettiği “Oktay’ları karıştırdım” ifadesi, yalnızca bir dil sürçmesi değil; tarihsel hafızaya, mağdurlara ve toplumsal vicdana yönelik ağır bir sorumsuzluk olarak değerlendirildi.
ESAT OKTAY YILDIRAN’IN TARİHSEL YÜKÜ
Esat Oktay Yıldıran, Türkiye siyasi tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan Diyarbakır Cezaevi işkenceleri ile anılan, sayısız tanıklık, belge ve mahkeme kaydında insanlık dışı uygulamaların faili olarak geçen bir isim. Bu ismin “karıştırılabilecek” bir figürmüş gibi geçiştirilmesi, siyasetin geldiği noktanın vahametini gözler önüne serdi.
“HATA” DEĞİL, ZİHNİYET MESELESİ
Toplumun geniş kesimleri, Ağıralioğlu’nun sözlerini basit bir gaf olarak değil, işkenceyle yüzleşmekten kaçan bir zihniyetin dışavurumu olarak görüyor. Çünkü Esat Oktay Yıldıran, herhangi bir tarihsel figür değil; cezaevlerinde yaşanan zulmün sembolü, yüzleşilmemiş bir travmanın adıdır.
“Karıştırdım” demek;
İşkence görenleri,
Hayatını kaybedenleri,
Hâlâ o dönemin izlerini taşıyan binlerce insanı
yok saymak anlamına geliyor.
SİYASETÇİNİN HAFIZA SORUMLULUĞU VARDIR
Bir siyasi parti liderinin, özellikle de “adalet”, “ahlak” ve “devlet ciddiyeti” vurgusu yapan bir ismin; Türkiye’nin en acı sayfalarından birini bu denli hafife alması kabul edilemez. Toplumdan kopuk, tarih bilincinden yoksun ve empati kurmaktan uzak bu yaklaşım, siyasetteki hafıza erozyonunun geldiği noktayı gösteriyor.
KAMUOYUNUN BEKLENTİSİ
Kamuoyunun beklentisi nettir:
Geçiştirme değil açık bir özür,
Kaçamak değil net bir yüzleşme,
Bahane değil sorumluluk.
Aksi hâlde “Oktay’ları karıştırdım” sözü, yalnızca bir cümle olarak değil; Türkiye’de işkenceyle hesaplaşamayan siyasetin utanç vesikası olarak kayıtlara geçecektir.