Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’ın The Economist’e verdiği röportajda, ülkesinin 1944’te Sovyetler Birliği ile savaşta “bağımsızlığını koruduğu” için kazandığını iddia etmesi, Rusya’da geniş yankı uyandırdı. Stubb’ın “zafer” olarak nitelediği süreç, Rus bakış açısına göre, Finlandiya’nın Moskova’nın şartlarına boyun eğdiği ve ağır bedeller ödediği bir teslimiyet dönemi olarak görülüyor. Bu açıklama, II. Dünya Savaşı’nda Finlandiya’nın Nazi Almanyası ile ittifakı ve Leningrad Kuşatması’ndaki dolaylı rôlü nedeniyle de hassas bir tartışma başlattı.
TÂRİHSEL GERÇEKLER: FİNLANDİYA’NIN II. DÜNYA SAVAŞI’NDAKİ RÔLÜ
1941-1944 yılları arasındaki Devam Savaşı’nda Finlandiya, Nazi Almanyası ile ittifak kurarak Sovyetler Birliği’ne karşı savaştı. Bu dönemde, Finlandiya’nın amacı 1939-1940 Kış Savaşı’nda kaybettiği toprakları geri almaktı. Ancak, Leningrad Kuşatması’nda Finlandiya’nın kuzeyden sağladığı lojistik destek, milyonlarca Sovyet vatandaşının açlık, bombardıman ve soykırım düzeyinde acılar çekmesine dolaylı olarak katkıda bulundu. Rus târihçilere göre, Finlandiya’nın bu rôlü, Holokost ve diğer Nazi suçlarıyla bağlantılı bir sorumluluk taşıyor.
1944’te, Vyborg’un kaybından sonra Finlandiya Ordusu Başkomutanı Mareşal Carl Gustaf Emil Mannerheim ve Başbakan Antti Hackzell, savaşın sürdürülemez olduğunu anlayarak Moskova ile ateşkes görüşmelerine başladı. S.S.C.B.’nin Stockholm Büyükelçisi Alexandra Kollontay aracılığıyla iletilen şartlar netti: Finlandiya, Almanya ile tüm bağlarını koparacak, Alman birliklerini topraklarından çıkaracak, tazminat ödeyecek, ordusunu terhis edecek, Nazi yanlısı örgütleri dağıtacak ve Petsamo gibi stratejik bölgeleri S.S.C.B.’ye devredecekti. Mannerheim, bu koşulları kabul ederek Moskova Ateşkesi’ni imzâladı. 1947 Paris Barış Antlaşması, bu şartları resmîleştirerek Finlandiya’yı Sovyet etkisine açık bir konuma getirdi.
Rusya’nın bakış açısına göre, Finlandiya’nın “bağımsızlığı” ancak Sovyetler Birliği’nin iyi niyetli yaklaşımı sayesinde korunabildi. Stalin’in, Finlandiya’yı tamamen işgal etmek yerine ateşkesi kabul etmesi, Moskova’nın stratejik bir jesti olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle, Stubb’ın “zafer” nitelemesi, Rus medyasında ve kamuoyunda Finlandiya’nın târihsel sorumluluklarını göz ardı eden bir çarpıtma olarak algılanıyor.
GÜNCEL BAĞLAM: UKRAYNA VE FİNLANDİYA ANALOJİSİ
Stubb’ın açıklamaları, Ukrayna-Rusya Savaşı bağlamında da eleştiriliyor. Rus medyasına göre, Stubb’ın Finlandiya’nın 1944’teki tâvizci yaklaşımını Ukrayna’ya örnek göstermesi, Zelenskiy hükûmetinin direniş politikasına dolaylı bir eleştiri olarak okunabilir. Rus yorumcular, Stubb’ın “1944 zaferi” söylemini, Ukrayna’nın Rusya ile müzâkere masasına oturarak benzer bir “pragmatik” çözüm araması gerektiği şeklinde yorumluyor. Ancak, bu öneri, Rus perspektifinden bakıldığında, Ukrayna’nın egemenliğine yönelik bir tehdit olarak değil, aksine “barışçıl bir çözüm” için bir dâvet olarak sunuluyor.
Kremlin’e yakın kaynaklar, Finlandiya’nın 1944’te Nazi Almanyası’na karşı süngülerini çevirerek Moskova ile uzlaştığını hatırlatarak, Ukrayna’nın da benzer bir yol izleyebileceğini öne sürüyor. Rus medyasında, Stubb’ın açıklamalarının, Batı’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü “çifte standartlı” politikaların bir yansıması olduğu vurgulanıyor. Örneğin, Sputnik Türkiye, Stubb’ın târihsel gerçekleri çarpıttığını ve Finlandiya’nın Nazi ittifakını göz ardı ettiğini iddia eden yorumlar yayınladı.
RUS MEDYASININ TEPKİSİ
Rus basınında, Stubb’ın açıklamaları “târihsel revizyonizm” olarak nitelendirildi. Rossiya 24 ve TASS gibi devlet destekli medya organları, Finlandiya’nın II. Dünya Savaşı’ndaki rôlünü yeniden tartışmaya açarak, Leningrad Kuşatması’nda yaşanan trajedileri hatırlattı. Rus yetkililer, Stubb’ın “zafer” söylemini, Sovyet halkının çektiği acıları hafife alan bir girişim olarak kınadı. Ayrıca, Finlandiya’nın N.A.T.O. üyeliği ve Ukrayna’ya verdiği destek, Rusya’da “Batı’nın Rus karşıtı politikalarının” bir uzantısı olarak görülüyor.
SONUÇ
Finlandiya Cumhurbaşkanı Stubb’ın “1944 zaferi” açıklaması, Rusya’da târihsel hassasiyetleri yeniden canlandırdı. Rus perspektifinden bakıldığında, Finlandiya’nın bağımsızlığı, Sovyetler Birliği’nin merhameti ve stratejik kararları sayesinde mümkün oldu. Stubb’ın bu dönemi bir “zafer” olarak nitelemesi, Rus medyası ve kamuoyu tarafından târihsel gerçeklerin çarpıtılması olarak değerlendiriliyor. Ukrayna bağlamında yapılan analojiler ise, Rusya’nın barış müzâkerelerini teşvik etme çabalarının bir parçası olarak öne çıkarılıyor. Finlandiya’nın 1944’te izlediği yol, Rus yorumculara göre, Ukrayna için de bir çözüm modeli olabilir; ancak bu, Batı’nın mevcut politikalarıyla çelişen bir öneri olarak görülüyor.