Köfteci
-KÖFTECİ SEFA(L)ET-
Samsun’un en gözde mahallelerinin başında gelir ÇİFTLİK caddesi bu cadde üzerinde çok ünlü bir köftecidir SEFA(L)ET KÖFTECİ.
Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın tadı damağınızda kalacaktır emin olun.
Sayfamda reklam yapmam, bu ilkelerime aykırıdır. ama aşağıdaki hatıramı okuma zahmetine katlanırsanız niçin bu reklamı yaptığımı daha net anlamış olacaksınız.
Ramazan da açık her saat halkın hizmetinde, sadece iftar vakti hizmet dışı, bunun nedenini Sefa(l)et kardeşim; “gün boyu hizmet verip diğer lokantacılara karşı haksız rekabet oluştu iftarda kapatarak olayı dengelemeyi amaçlıyoruz” diye açıkladı.
-SEFA(L)ET KÖFTECİSİ –
Bahçe nöbetçi öğretmeniyim, pırıl pırıl bir nisan vakti, yüzlerce çocuk kelebekler misali koşuyor amaçsızca etrafımda.
Köfteci
Öğrenci, enerji deposudur, eğer zamanında ve yeteri kadar deşarjına izin vermezseniz 40 dakikalık ders esnasında mümkünü yok iletişim kuramazsınız.
Bizim eğitim sistemimizin temel sorunlarından biri-belki de birincisi- teneffüs saatlerinin yetersizliğidir, ikili hatta çoğu büyük illerde üçlü eğitim yapılır derslik yetersizliğinden, sabahın köründe kargalar kahvaltı yapmadan çocuklar okul servislerine tıklım tıkış doluşup okula gelirler.
Köfteci
Sabahın mahmurluğundan kurtulmadan “bismillah” dersler başlar, “zaman kısa müfredat uzun….” yıl sonu denetimlerinde müfredatın bitirilememiş olması konusunda eleştiriler maruz kalmamak için dayan gitsin…!,
“Sen anlat”,
Anlayan anlar, anlamayan kendi bilir” yöntemi geçerlidir bizde.
Mazeretimiz de zulamızdadır,
“Çocuklar çok aptal..!”
Oysa bilimsel yöntemler kanıtlanmıştır ki;
“Aptal çocuk yok, yetersiz öğretmen var”…
Köy irisi bir kasaba okuluyuz, tekli öğretim yaptığımız için yukarıdaki sorunlardan âzadeyiz,
Köfteci
Uzun teneffüsler hem çocuklar için hem de öğretmenler için çok olumlu bir sistem.
Okul kantinimiz özelleştirildi, okul kooperatif kolu aracılığı ile öğrencilerin nöbetleşerek yaptıkları işletmecilikte sadece simit, gazoz ve tüketim tarihleri çoktann geçmiş bisküvi satılırdı.
Oysa şimdi renk renk kutularda çikolatalar, bisküvitler, kolalı içecekler ve hepsinden önemlisi “hamburger” satışlarının başlaması.
Köfteci
Bizim öğrenciliğimden bu yana gelenekselleşmiş bir “harçlık ekonomisi” vardır her sabah cebimize üçüncü ders teneffüsünde harcamak tembihi ile bir simit bir gazoz parası konur.
Gerçi ben hiç bir zaman bu tembihe riayet eden harcama zamanlamasına, uymadım, daha ilk teneffüste rengarenk draje çikolatalara yatırırdım harçlığımı ve son derse kadar ders esnasında emerek tüketirdim, dilim damağımda son saate kadar şeker gibi kalırdı ağzım, hep şeker emdiğim içinde vara yoğa gevezelik yapmaz öğretmen azarından da kurtuluşmuş olurdum.
Okul kantininin özelleştirilmesi geleneksel tüm değerleri alt üst etti, bir simit-bir gazoza endeksli günlük okul harçlıkları hamburger fiyatlarının çok altında olduğu için hamburgerlere ulaşmak mümkün olmuyordu,
gerçi ben üç gün harçlığımı biriktirip çarşamba günleri kendime hamburger ve kola ziyafeti çekme konformizmini keşfetmiştim, ama çoğu arkadaşım bu ecr-i sabrı gösteremediklerinden hep imreni ile bakarlardı mütegallibe çocuklarının iki teneffüste bir ağız şapırtıları eşliğinde hamburger yiyip kola höpürdetmelerine…
“Bahçe nöbetçi öğretmeniyim” diye başladım yazıya lafı tecerrüt namazı gibi uzattıkça uzattım.
Bu laf uzatmaları bir meslek hastalığı olmalı öğretmenlerde, tanıdığım tüm öğretmenler -başta LADİK/AKPINAR köy enstitülü öğretmen babam Yunus BİÇER olmak üzere-lafı uzatmayı ve detaylarına kadar inmeyi alışkanlık edinmişlerdir, didaktik olmanın bir gereği olsa gerek.
Bahçe nöbetçi öğretmeniyim; gözüm her teneffüste okul kantininin kapısında dikilen pasaklı bir öğrenciye takılıyor, bütün öğrenciler koşup oynuyorlar bu çocuk tüm zamanını kantinin kapısında elinde hamburgerle çıkan öğrencileri seyrediyor ..
Ama nasıl bir seyretme…?,
nasıl bir temaşa..! görülmeye değer.
Bütün gün, her teneffüste çocuğu izledim, -bilirsiniz “ciğerci kedisi” dedikleri bir kedi metaforu vardır kasap kapılarına önüne post sermiş obez kediler vardır kasaba her giren çıkana hayran hayran bakarlar, o misal işte.
Ertesi gün nöbetçi olmadığım halde teneffüs zamanını bahçede geçirmek için öğretmenler odasından çıktım, amacım dün ki öğrenciye karşı duyduğum meraktı, bu merakımdan biraz da utandım aslında.
Bizim pasaklı çocuk yine kantin kapısında elinde hamburger ve kola ile çıkan çocukları temaşa ediyor imreni ile,
Usulca yaklaştım kantin kapısına doğru ,tek bir satış turnikesi vardı ve her zaman önünde uzun kuyruklar olurdu.
Bizim merâkî çocuğun başını okşayarak kendi kendime mırıldandım;
“offff yaaa..! yine çok kalabalık çok da acıkmıştım bu teneffüsde bir hamburger yiyemeyeceğim” diye hayıflandım,
Boncuk mavisi çipil gözlerini kırpıştırarak;
“ben alırım öğretmenim size” diye haykırdı,
bunu öyle bir samimiyetle söyledi ki mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
“sana zahmet olacak, teneffüsünü ziyan etmeni istemem “dedim,
amacım bu özverisi karşılığında ona da bir hamburger ve kola ısmarlamaktı.
“Yokkk, örtmenim olur mu öyle şey, siz örtmenler odasına gidin ben hemen alıp getiririm size” diye haykırdı.
“bunu bir şekilde kabul ederim, sana da ikram etmek şartı ile” dedim utanarak.
Mavi gözlerindeki mutluluğu asla unutamam sadece gülümsedi ve yanakları kızardı.
Parayı verdim, ben daha öğretmenler odasına varmadan yetişti boncuk gözlü çocuk, “buyurun örtmenim “diye uzattı hamburgerimle kolamı, aslında hiç sevmem hamburgeri de kolayı da benim favorim ayran ve köftenin her türlüsüdür.
Gel beraber yiyelim” diyerek koluna girdim bahçenin sonundaki kavak ağacının gölgesine doğru yürümeye başladık.
Bir an önce hamburgerini yemek için can atıyordu,
“adın ne senin..?” soruma cevap vermeye zorlandı küçücük ağzı hamburger köftesi ile dopdoluydu, nefes nefese ” ismim, Sefa, ama arkadaşlarım ve örtmenler bana hep SEFALET derler” dedi ağlangaçlı bir gülümseme ile.
“Babam yok benim” diye devam etti konuşmaya, “fakiriz biz” dedi mavi gözlerinde kümülatif yağmur bulutları kümelenmeye başlamıştı sanki..
“Çok güzelmiş bu köfte “dedi, “büyünce her gün bundan yiyeceğim, anama da kardeşlerime de alacağım ..” ısırdığım lokma boğazıma düğümlenmişti yutamıyordum, boğulacak gibi oldum.. gözlerimden yaş geliyordu Sefa bu halimi görünce küçücük elleri ile sırtıma vurmaya başladı bir yandan da “helâl, örtmenim…helâl” diye pataşlıyordu beni.
Yıllar geçti emekli oldum Samsunun en işlek caddesi olan Çiftlik caddesinde geziniyorum, gözüm bir tabelaya takıldı kocaman ışıklı neonlarla yazılmış
“S-E-F-A-L-E-T -K-Ö-F-T-E-C-İ-Sİ ”
Kasada oturan yakışıklı masmavi gözleri Amerikan tarzı kesilmiş sarı saçları ile bir delikanlı ile göz göze geldik…
İkimiz de ağlıyorduk…